YA BULAŞIRSA ?

2020 yılının ikinci yarısına başladığımız bu günlerde, eşitsizlikleri azaltmak ve UMUT’u arttırmak adına elimizde neler var, sizce?

Gamze Yücesan Özdemir Hocamın, 05 Temmuz 2020 tarihli Birgün Pazar ekindeki yazısında ifade ettiği “sınıf olarak hareket etmeye başladıklarında işçiler arasında görülen düşünce ve davranışlar değişir. Sınıf olarak hareket etmek, bireysel kurtuluş güdülerinin yerine işçi sınıfının, emekçi halkın, adalet arayışını, hakkaniyet arayışını, dayanışmacı ve kolektif yapısını yeşertir” beklentisine ilave olarak  “aynı yerleşim bölgelerinde yaşayanların birbirlerini fark ederek son aylarda kımıldayan dayanışma ekonomilerini genişletmeleri de ” süreci olumlu etkilemez mi?

Yerel iktidarlar ile son bir yıl içinde düne göre daha fazla iletişim ve ilişki içinde olabiliyor olmamız ne tür işbirlikleri fırsatları yaratabilir, düşünmek ister misiniz?

5393 sayılı Belediye Yasasının 13. Maddesinde tarif edilen “Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir.” yaklaşımı ile etnisiteleri yerine müşterek yaşam ihtiyaçlarını ortaklaştıran kişilerin birbirlerini fark etmeleri ve tanışmaya başlamaları “o büyük potansiyeli” açığa çıkartamaz mı?

Değiştirmek için değişmek gerekiyor ise; işe “hemşeri” kavramını sorgulayıp, hissetmeye çalışarak başlayabilir miyiz?

Hemşeriler olarak; yaşam alanlarımızı sahiplenmeye ve yaşam kalitemizi değiştirmeye kendi etki alanlarımızdan başlamak kolay olmaz mı?

5393 sayılı Belediye Yasasının 77. Maddesinde; “Belediye; sağlık, eğitim, spor, çevre, sosyal hizmet ve yardım, kütüphane, park, trafik ve kültür hizmetleriyle yaşlılara, kadın ve çocuklara, engellilere, yoksul ve düşkünlere yönelik hizmetlerin yapılmasında beldede dayanışma ve katılımı sağlamak, hizmetlerde etkinlik, tasarruf ve verimliliği artırmak amacıyla gönüllü kişilerin katılımına yönelik programlar uygular.” yazıyor olması, hemşeriler olarak dayanışmak ve paylaşmak için sorumluluk almaya gönüllü olmamızı ve sözü edilen katılım kültürünün Belediyemiz destekleri ile geliştirilmesini kolaylaştıramaz mı?

Hak ettiğimiz değişimi kolaylaştıracak kararların oluşturulma süreçlerine fırsat verecek şeffaf toplantıları hayal ettiğiniz, o toplantıda ben de olsaydım veya bizi temsilen “ … “ olsaydı dediğiniz, olmadı mı, hiç?

Bu olasılığın, 5393 sayılı Belediye Yasasının 24. Maddesinde “Mahalle muhtarları ve ildeki kamu kuruluşlarının amirleri ile ildeki kamu Kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversiteler, sendikalar ve gündemdeki konularla ilgili sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, oy hakkı olmaksızın kendi görev ve faaliyet alanlarına giren konuların görüşüldüğü ihtisas komisyonu toplantılarına katılabilir ve görüş bildirebilir.” cümlesinin yer alması heyecan verici bir potansiyel değil mi?

5393  Belediye Yasasını okumaya devam etmek ister misiniz?

Evet ise; “Belediyeler kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, varsa  üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin, kamu kurum ve kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının temsilcileri ile diğer ilgililerin katılımıyla oluşan Kent Konseyinin faaliyetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlar.

Kent Konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışır.” cümlelerini okumak kulaklarınıza ve yüreklerinize nasıl geldi?

Tekrarlamamı ister misiniz? 5393 Sayılı Yasanın 76. Maddesini tekrar yazıyor ve soruyorum;

İlçelerde ve illerde kurulacak KENT KONSEYLERİ ve MECLİSLERİ ile “kentin hak ve hukukunun korunabilmesi, hesap sorulabilmesi, katılım ve yerinden yönetim ilkelerinin hayata geçirilebilmesi için hemşerilik hukukunun geliştirilmesi” ihtimalini düşünmek size UMUT vermiyor mu?

Her ilçede kurulacak Kent Konseyi ve Meclisleri, yıllardır düşlediğimiz Hak – Hukuk – Adalet – Liyakat – Demokrasi kavramlarını konuşacağımız, sorgulayacağımız, içselleştireceğimiz, sorumluluklarımızı sorgulayıp sahipleneceğimiz birer “Demokrasi Okulu” olamazlar mı?

Bursa / Nilüfer ilçesinde bulunan 42 mahallede “Mahalle Komiteleri” olduğunu ve mahallelilerin kendi yaşam alanları ile ilgili kararlarını uzlaşı ile veya açık halk oylamaları ile oluşturarak Belediye Meclisine sunduklarını biliyor musunuz?

Ankara / Çankaya ilçesinde bulunan 123 mahallenin dokuzundan oluşan Çayyolu bölgesinde “Çayyolu Semt Meclisi”nin 16 Şubat 2014 ten bugüne komşuluk ilişkileri geliştirip, “Hiçbirimiz Hepimiz Kadar Güçlü Değiliz” anlayışını içselleştiren dayanışmalar ile “iyi örnekler” oluşturduklarını, diğer bölgelerdeki hemşerileri ile Çankaya Kent Konseyi şemsiyesinin “nicelik ve nitelik buluşma ortamı” olması için emek verdiklerini biliyor musunuz?

Yukarıda altı çizilmeye çalışılan konulara odaklanmamızı sağlayacak en etkili soru sizce ne olabilir?

Acaba, Gamze Yücesan Özdemir Hocamın yukarıda sözünü ettiğim yazısındaki tanımlaması ile “işci sınıfının biriken ahlaki ÖFKESİ” Kent Konseyi şemsiyesi altındaki gönüllü çalışmalarda “yaşamsal beklentilerini ortaklaştıran hemşerilerin COŞKUSU” ile buluşabilir mi?

Ne dersiniz, “sınıf bilinci”, “hemşerilik bilincine” buluşabilir mi?

Bulaşabilir mi?

Ya BULAŞIRSA?

(SOLFASOL Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi – Ağustos 2020 sayısında yayınlanmıştır)

Sizin düşünceniz nedir ?

Scroll to Top