BİRİLERİ doğanın kendi ile uyum içinde yaşa(t)maya devam etmesini istiyorlar. Kendilerinin de sağlık, huzur ve coşku ile sürecin parçaları olmalarını hayal ediyorlar, umut ediyorlar.
Bir öğretmen söz alıyor ve diyor ki; önce eğitim. İlgili öğrenme sürecinin ailede başlayarak sonra da kamunun sağladığı imkanlar ile sürdürülmesi gerekiyor. Üstelik sadece çocuklar değil, her yaştan insanın kendini keşfetmesi ve gerçekleştirebilmesi için planlı ve disiplinli çalışmak gerek!
Bir mühendis söz alıyor ve diyor ki; önce planlı üretim. İhtiyaçlarımızı, kaynaklarımızı, yeteneklerimizi konuşmaya ortaklaştırmaya ve önceliklendirmeye başlayıp kısa orta uzun vadeli gerçekçi planlar yaparsak, gerisi kolay. Yeteneklerimize göre üretir ihtiyaçlarımıza göre paylaşırız.
Bir çiftçi söz alıyor ve diyor ki; Anadolu toprakları ve kadim kültürlerin öğrettikleri bize yeter. Asıl olan rekabetten ve haksız kazançlardan uzak (olabildiğince kendine yeten bölgeler oluşturacak) şekilde üretip paylaşmak. Kooperatifleşmeyi kötü performansları ile hatırlamak yerine potansiyelleri ile yeni nesil kooperatifleri oluşturmaya başlanmalı.
Bir hukukçu söz alıyor ve diyor ki; eksiksiz demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti kurum ve kavramlarının yaşama geçmesi için duraksamadan mücadele etmeliyiz. Bu amaç doğrultusunda tüm ilgili uzmanların, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri temsilcilerinin katılımlarıyla “Hukuk ve Anayasa kurultayları” yapmaları çok yararlı olacaktır.
Bir psikolog söz alıyor ve diyor ki; Toplumda sorumluluk alabilmek kendi sorumluluklarını fark edip onlar için adımlar atmakla başlar. İnsanın aklına, fark etmek ve çözüm üretmek becerisine güvenerek umutlu olmalıyız.
Bir sosyolog söz alıyor ve diyor ki; Toplumsal değişimde öncü olmayı ve dönüşüm talep eden kesimleri mobilize etmeyi seçen kişi ve grupların toplumsal katılımda -belli kalıp davranışlar aramak yerine- farklı toplumsal kesimlerin dönüşüm gereksinimlerini ve bunları nasıl, hangi tür davranışlarla dile getirdiklerini çok iyi anlamaları ve analiz etmeleri gerekiyor.
Bir siyaset bilimci söz alıyor ve diyor ki; Siyaset, toplumsal bir gelecek yaşam hayali ile başlayan, bu ortak hayalin peşinde benzer hayalleri olanlarla örgütlenme ve destek alarak örgütlenenlerin sözünün geçmesi için başkalarını ikna etme uğraşıdır. Haydi…
Bir genç söze girerek diyor ki; YETER! Artık, bizim de partileşmemiz ve ülkemizin kaderinde etkili olmamız gerekiyor.
Bir çocuk ağlayarak soruyor; sizler kim(ler)in geleceğini kimler ile kurguluyorsunuz? Sağlıklı doğumlarımız ve ilk beş yılımızda potansiyellerimizin keşfedilmesi sorumluluğunuzun farkında mısınız? Işıklar içinde yatan Doğan Cüceloğlu hocamızın söylediği gibi “çağdaş ve uygar bir aile olmadan, çağdaş uygar bir toplum inşa edilemez” uyarısını nasıl yorumluyorsunuz?
Bir yurttaş haykırarak diyor ki; keşke Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti ve Sosyal Hukuk Devletinden birbirimizin neler anladıklarını duyabilsek. Ve sonrasında, evrensel yüksek değerler ile sınırsız ve sınıfsız, yöneten yönetilen çelişkilerinden sıyrılmış kişiler olarak aydınlık geleceğimize doğru hep birlikte coşku ile yürüyebilsek.
Bir komşu mahçup bir şekilde ayağa kalkıyor ve diyor ki;
“sanıyorum ilk adımı benim atmam gerekecek. Coğrafi olarak en yakınımdaki insanlar ile tanışarak onları tanımak için, iletişimimizi ilişkiye çevirmek için, anlamak için dinlemelerin hâkim olduğu sohbetlerin parçası olmam gerekiyor. Değerlerimizi, ilkelerimizi, yaşam(lar)ımızı nasıl anlamlandırdığımızı, ondan beklentilerimizi, biriktirdiklerimizi, ihtiyaçlarımızı ve tabii ki hayallerimizi ve hatta ütopyalarımızı da konuşmayı deneyerek kuracağımız güven ilişkilerini etkili iş birliklerine çevirmeyi denememiz denememiz denememiz gerekiyor.
Anlaştık, o iş bende!
Değiştirme dönüştürme sürecini kendimle yüzleşerek, kendimden başlatıyorum. Aynı evi paylaştığım aile üyelerim ve arkadaşlarım ile akşam yemekleri sohbetlerine bu akşam başlıyor ve ilk komşu ziyaretini bu hafta içinde gerçekleştiriyorum.
Ya sen?”